Evlenmek, tarihler boyunca kutlanacak, güzel bir olay olarak kabul edilmiştir. Evlenecek çiftlerin “mutlu” olmaları beklenir. Bu beklenti, evlenme tarihine kadar yaşanan küçük ya da büyük krizlerin görmezden gelinmesine neden olur. “Evlenince değişti” cümlesi çok sık duyulan bir cümledir.
Hal bu ki; bir insanın değişmesi, bu kadar basit değildir. Değişmek için öncelikle istemek gerekir. Daha sonra; neyi değiştirmek istediğini fark etmek ve uzun, emek isteyen bir eğitim sürecine katılmak gerekir. Bu eğitim, günlük yaşamın içinde doğal yollarla, farkında olmadan, ama çok uzun sürede alınabilir. Ya da planlı kişisel gelişim çalışmalarından faydalanılabilir. Ancak birden bire değişilemez.
“Evlenince değişti” cümlesinin gerçek açıklaması ise; eşini evlenmeden önce yeterince tanımamak ve biraz da “hayalindeki eş” olduğuna inanmak istemesi olabilir. Herkesin zihninde “eş” için bir rol tanımı vardır. Evleneceği kişi ne yaparsa yapsın, onun, bu rol tanımına uygun olduğuna inanma ve sürece devam etme isteği çok güdüleyicidir. Ayrıca; evlilik kararının büyüsü, insanların bu süreçte kendisi için önemli olan pek çok beklentiyi ifade etmesini, rahatsızlıklarını dile getirmesini engeller. Evlenecek kişiler, kendisini karşısındaki insandan gizleyebilecekleri gibi kendilerinden bile gizleyebilirler. Bu, “kör noktalar” dediğimiz, kişinin kendisinde tanımadığı, farkında olmadığı, düşünce, inanç ve davranışlarıdır.
Evlilik gerçekleştikten bir süre sonra, artık her şey yerli yerine oturur. Gerçek beklentiler, alışkanlıklar, sorunlar ortaya çıkar. İlk başlarda bunlar dikkate alınmamaya devam edilir. Ancak bir nokta gelir ve artık kaçınılmaz durumlarla yüzleşmek gerekir. Ancak açıkça konuşma fikri rahatsızlık vericidir. Eşler birbirlerinin kırılacağı, incineceği endişesiyle, bu yüzleşmeyi ertelemeye devam eder. Bu durum, gerginlik yaratır. Gerginlik, gerçek sorun dışında, çözülmesi daha basit sorunlar üzerinden tartışma yaparak ortaya çıkar. Bu tartışma, gerçek sorunu tanımlamayı bile sağlamaz ve böylece gerçek sorunun çözülme ihtimali bir türlü ortaya çıkmaz. Gerginlik giderek artar.
Halbuki en baştan cesurca, kaybetme korkusunu yenerek, kişi kendisi için önemli olan durumu açıklasa, eşi, bu durumu dikkate alarak, yapabileceği bir şey olup olmadığına bakabilir. Yardım alabilir. Çözülmesi zorlaşmış gerginlikler ortaya çıkmadan, değişmek için zamanı olabilir. Diğer taraftan, derdini açıklayan kişi, anlaşılmış olduğu ve kendisini rahatsız eden durumun değişebileceği ile ilgili umut beslediği için daha huzurlu olacaktır.
Eşler arasında, özellikle evliliğin başlarında, konuşulmayan pek çok konu vardır. Ailelerle ilgili rahatsızlıklar, cinsellikle ilgili birbirinden farklı istekler, fanteziler, doyumsuzluklar, temizlik alışkanlıkları ile ilgili farklılıklar, toplum içinde birbirlerine karşı tavırlardaki beklentiler, birbirlerinin hayalleri ve hobileri ile ilgili sıkıntıları, birbirlerine karşı hitap biçimleri, para ve birikim konusundaki hassasiyetleri vb. gibi pek çok konu konuşulmadan kalmakta, ilerleyen zamanlarda tartışma konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Tartışma sırasında ise “öfke” devreye girdiği için birbirlerini “anlamak” için çaba harcama davranışı azalmaktadır.
Çiftlerin birbirleriyle sohbet etmek için vakit ayırmaları, birbirlerinin ilişkileri ve diğer olaylar hakkındaki düşüncelerini saygıyla ve anlamaya çalışarak dinlemeleri ilişkinin sağlamlaşması açısından çok önemlidir.
Evlilik terapilerinde ve psikodrama gibi kişisel gelişim gruplarında, bireyler, kendilerini ve eşlerini daha iyi anlamaya başlarlar. Yüzleşmekten kaçındıkları sorunları fark ederek, hazır oldukça bunları çözebilirler.
Küçük bir yarayı iyileştirmek için kısa bir zaman, az bir emek ve kolay katlanılabilir bir acı yeterli olabilir. Ancak yara büyürse, iyileşme daha zor, bu süreç daha yorucudur.
Yok saymak, olanı değiştirmez. Birey, olanı bütün gerçekliğiyle anlayıp, kabul edebilirse, kendi gücüyle değişim ortaya çıkartabilir.
Uzm. Psk. Dan. Psikodrama Terapisti Rüya Turna
...