Bu gün “aldatma konusu” pek çok ilişkide karşımıza çıkıyor. İnsanız ve hata yapabiliriz. Verdiğimiz sözde durmayı başaramayabiliriz. Hatamızı fark ettiğimizde düzeltebileceğimiz bir ortamımız varsa kendimizi bağışlayarak düzeltmeye çalışmamız ve bundan diğer insanların zarar görmesini engellemeye çalışmamız en yetişkince olandır. Ancak bizim hatamızdan diğer insanlar zarar gördüyse, onların tepkilerini taşımak da yükümlülüğümüzdür. Ancak hatayı doğru değerlendirmek gerekir. “yakalanmak” değil “fiili yapmak” hata ya da suçtur. Bir yetişkin “erkek aldatır” diye düşünüyorsa, “evlilik sözü” verirken erkeğin bu söze uymayacağını yani güvenilir bir insan olmadığını, zarar veren, kötülük yapan bir insan olduğunu da kabul ediyor olmalıdır.
Erkeğin aldatmasının doğal kabul edildiği bir toplumda yaşadığımız bir gerçek. Ancak öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, Türkiye’de yaşayan insanların arasında bilinç düzeyi, eğitim ve anlayış açısından neredeyse yüz yıllık farklar var. “Erkek aldatır” inancı kadını ezmeye çalışan, çaresiz bırakmaya çalışan, kadından korkan zihnin uzantısıdır. Ancak bu zihniyet henüz ortadan kalkmış da değildir. Her zihniyetin devam ettiricileri olduğu gibi bu zihniyetin de kadın ve erkek devam ettiricileri vardır. Aldatmayan erkeği “erkek olmamakla”, “salak olmakla”, “kılıbık olmakla”, “yetersiz olmakla”, “çekici olmamakla” suçlamak en güçlü silahlardır.
İnsanlar etraflarında kendilerine benzeyen insanlar görmekten hoşlanırlar. Cahil bir grup, içine entelektüel düzeyi yüksek birisini almaktan çekinir. Yalan söyleyerek yaşamlarını sürdüren insanlar, dürüst insanlardan korkarlar. Hayatında aldatma öyküleri olan insanlar çevrelerinde bu öykülere sahip insanlar bulurlar. Okuyan insanlar okuyan insanlarla arkadaşlık etmek ister. Babası annesini aldatmış, amcası yengesini aldatmış, kendisi karısını aldatmış bir erkek, arkadaşının da karısını aldatmasını ister. İnsan kendi davranışını meşrulaştırmak ister. Bu farkındalık içinde değerlendirmeye çalışıyoruz tüm durumları.
Ancak büyümek de özgürleşmektir. Diğerlerinden, farklılıklarından keyif alarak kendini kabul edebilmektir. Bazen gerekirse sürüden ayrılmayı başarabilmektir.
Terapiye gelen bireylerle çalışırken öncelikle onların değer yargılarını anlayıp, ona göre bir hareket planı çiziyoruz. Çiftlere de bunu soruyoruz. Hangi düzeyde çalışacağımızı birlikte belirliyoruz. Kadın erkek olarak sosyal açıdan eşit haklara sahip olduklarını düşünüyorlar mı yoksa erkeği kadından daha “önemli, üstün, özgür ve sadakat gibi bir sorumluluk almayan” olarak mı kabul ediyorlar. Bu belirleme işlemi bile düzgün yapıldığında eşler arasındaki pek çok sorunu çözüyor.
Eğer çiftlerden ikisi de “erkeğin aldatmasını” doğal kabul ediyorsa, çift terapisinde işimiz çok uzun sürmüyor. Kadın, erkeğin “doğal ama kötü” olan bu davranışını affetmesi için neler beklediğini belirliyor. Erkek “doğal ama kötü” bu davranışının bağışlanması için istenen özverilerde bulunuyor. “Bir daha tekrarlanmayacağına dair güvenceler” konusu da çalışılıyor. Birbirlerini sevdiklerini ve birbirleriyle evliliklerini devam ettirmek istedikleri gerçeğinin altı çiziliyor. Bir dahaki aldatma öyküsüne kadar bu ilişki devam ediyor.
Ancak kadın, erkeğin aldatmasını doğal kabul etmiyorsa ve erkek, erkeğin aldatmasını doğal kabul ediyorsa durum değişiyor. Erkek terapiye haklılığını ispatlamak için geliyor. Burada evliliklerine devam etmek istiyorlarsa, terapi öncelikle birbirlerinin düşünce biçimlerini anlama konusuna dönüyor.
Karısını aldatan ve bu durumdan hiç yara almadan çıkmak isteyen ama karısı durumu öğrendiği için evlilikleri krize giren bir çok danışanım var.
Erkeğin iddiası “gizli kaldığı sürece makbuldür”. Bu durumda kendi hatası olarak gördüğü davranış biçimi “yakalanmış” olması. Süreç şu şekilde işliyor: Karısı açıkça yakaladığı halde yalanlamaya devam ediliyor. En köşeye sıkıştığında kabul ediyor. Ancak bu sefer kadının güveni tamamen ortadan kalkıyor. Zaten girdiği araştırmalarda bulduğu kanıtlar var. Bazıları yanlış oluyor. Adam kadını sürekli paranoyaklıkla suçluyor. Uyduruyorsun diye suçluyor. Psikolojik olarak hasta olmakla suçluyor. Adam inkar ve suçlamalara devam ediyor. Erkek olarak kendini öylesine haklı görüyor ki kadının aşkının darbe almasını kabul edemiyor. En başta asla boşanmayı kabul etmeyen erkek, boşanmayı da istemeye başlıyor ama bu konuda kendini haklı görerek.
Kadın ise daha karmaşık bir süreçte. Güvenerek evlenmiş. Güvenmesinin gerçekçi nedenleri bulunmuyor. Hatta gerçekçi bakarsa güvenmemesi için nedenler bulması mümkün. Ama bakmıyor. Evlilik fikri büyüleyici. Hayat boyu sevgi ve aile kurma fikri çok güzel. Gerçeklere gözler kapanır. Aldatma ile karşılaşıp uyanıncaya kadar…
Oysa ki gerçekler çok ortadadır. Bakmaya cesaret etmek yeterlidir. Bir insanın inanç sistemi özel bir eğitim sürecine girmedikten sonra değişmez. Daha önce bir aldatma öyküsünün olması, kadın ve erkeğe bakış açısı, bir kişinin çok eleştirdiği konular bize onun inançları hakkında fikir verebileceği gibi, doğru soruları sorarak da, evlenmek istediğimiz kişinin aldığı sorumlulukların farkında olup olmadığını ve bunları yerine getirip getiremeyeceğini görmemiz çok kolaydır.
Genellikle kadının aldatılmış olduğu durumlarda erkeğin terapiye gelme amacı kendini haklı çıkartmak oluyor. Bunun için karısını, eski karısını, etraftaki kendisini haklı bulmayan tüm insanları suçlamaya devam eder.
Burada ancak erkeğin de kendi gelişmemiş yönlerini fark ve kabul ederek kendini ortaya koyması ve eski ilişkilerine geri dönmeye çalışmaktan vazgeçip, yeni bilinç düzeyleriyle yeni bir ilişki kurmaları gerekiyor.
Erkeğin burada fark etmesi gereken bir gerçek de bu evlilik biterse, karısını aldattığı ve krizi aşmayı başaramadıkları için olacaktır. Çünkü kadın gerçekleri görerek adamı kabul etmeye çalışmaktadır. Ancak adam kadının gerçekleri inkar ederek kendisine hayranlığını beklemektedir. Evlilik sorumluluklarını kabul etmiş göründüğü halde “gizli gizli yaparsam bir şey olmaz” mantığının bir az gelişmişlik, kendine yalan söylemekten başka bir şey olmadığını kabul etmek yerine “erkek yapar” şeklinde bir mantığa sığınmaya çalışmaktadır.
Çift olarak terapiye devam etmeleri ancak birbirlerine eşit ve saygılı bir bakış açısıyla mümkün oluyor. Bakış açılarını terapi sürecinde değiştirmeleri mümkün olabiliyor. Devam ederlerse ikisi de bir büyüme sürecine başlıyor.
Kadın da erkek de “erkeğin ya da kadının aldatmasını” doğru bulmadığı ama evliliklerinde aldatmanın gerçekleştiği ve yine de evliliklerini sürdürmek isteyen çiftlerin olduğu durumlarda, terapi süreci ilişkinin kalitesini artırmaya yönelik oluyor. Aldatma olduğu için öncelikle bu krize neden olan durumlar masaya yatırılıyor ve çözülmeye başlanıyor.
Erkeğin aldattığı ve aldatmasının affedilmesi gereken basit bir hata olduğunu düşünmesine rağmen kadının bunu kabul edemediği durumlarda erkek kendi düşüncelerini sorgulamak da istemiyorsa terapi sürecine de devam etmek istemiyor. O durumda kadına destek vermeye devam ediyoruz.
Bu destek kadının büyümesine destek oluyor. Kadın kendini geliştirmeye devam ederken, yanında olan erkeğin “yetişkin olamamış, sorumluklarını taşıyamayan, güvenilmez” bir birey olduğu gerçeğini kabul etmesi gerekiyor. Eşinin hangi yaşta takılıp kaldığını anlamaya çalışıyor. Kadın kendisini ve kocasını gerçekten tanıdığı zaman da evliliğini bir süre sürdürebiliyor. Aslında toplumumuzda “erkek yapar” diyerek sanki erkeğe bir üstünlük verilmiş gibi bir durum söz konusudur. Ancak buradaki “erkek yapar, elinin kiridir”, durumunun “çocuk işte”, “delidir ne yapsa yeridir”, “sorumsuzun birisi, ondan beklenir”, şeklindeki aşağılamalardan farkı yoktur.
Çocuklardan ve psikolojik açıdan sağlıksız olanlardan sorumluluk almaları, verdikleri sözde durmaları, yapamayacakları sözleri vermemeleri beklenmez. Bir erkekten de verdiği sözün bilincinde olmasının beklenmemesi aynı aşağılamadır. Kendine gerçekten saygı duyan bir erkek ya verdiği sözün arkasında durur ya da tutamayacağı sözleri vermez.
Ancak bu farkındalık az gelişmiş insanlardan oluşan her toplumda olduğu gibi toplumumuzda da gelişmemiştir. Evlenirken ya da anne baba olurken hangi sorumlulukları aldığını düşünen çok az insan vardır. Bilinç düzeyi yükseldikçe, bireyin davranış, duygu ve düşünceleri ile ilgili sorumluluk alma becerisi de yükselmektedir.
Düşük bilinç düzeyinde davranışlarımızın etkilerinin farkına varmayız. Farkında olarak yaptığımız kötülükler daha azdır. Genellikle diğerlerine farkında olmadan zarar veririz. İnsana değer vermek de gelişmiş bilinç düzeyine ait bir davranış biçimidir.
Gelişmiş bilinç düzeyinde bir yetişkin evlenirken verilen “sadakat” sözünün anlamının farkında ve kabulündedir.Erkek aldatır şeklindeki bir inancı buraya yakıştıramaz. Böyle bir yaşantısı olduğunda da hiç kimse duymasa bile verdiği sözde durmadığı için yalan söylediğinin farkında olarak “utanç, mahcubiyet, suçluluk” gibi duygular yaşar. Terapiye başlama süreci bu duygularını bağışlayabilmek için olur. Karısı, onu aldattığını duymasa bile… Bu noktada yaptığı hatayı karısına anlatarak onu üzmesi işi kolaylaştırmaz. Dürüst olacağı yer bu nokta değildir. Yükünü kendi taşıyabilir. Karısına anlatarak acı çektirmesi gerekmez. Evliliğini devam ettirmek veya bitirmek gibi düşünceleri olabilir. Ancak yaptığı hatayı fark ederek kendini bağışlama sürecine girmesi daha doğru olacaktır.
Aldatma genellikle ergenlik çağına bir işarettir. Ergenlik dönemindeki bir bireye tüm sorumluluklarını yerine getireceği konusunda güvenmek doğru değildir. Çünkü o bir yetişkin değildir. Ona sorumluluklar verilmiştir. Ergen bu sorumlulukları almış görünse de zaten bir sorgulama dönemindedir. Bu sorgulama dönemi bu sorumluluklardan kaçması, yapmaması, isyan etmesi gibi durumları da kapsar. Okulu asan 15 yaşında bir öğrenci gördüğümüzde bunun aslında normal olan bir davranış olduğunu kabul eder ve bu öğrencinin bu davranışlarının sonuçlarını anlaması için ona ortam sağlarsak çocuk büyüyecektir. Eğer ona çok kızar, hakaretlere boğar, onu aşağılarsak sadece öfkelenecek ve davranışının sorumluluğunu almak adına bir sorgulamaya girmeyecektir. Eğer onun bu davranışıyla hiç ilgilenmez, aldırmazsak yine davranışını sorgulayıp büyüme şansı bulamayacaktır.
Güvenilir olmayı öğrenme yaşları daha küçük olmakla birlikte, hangi sorumlulukları aldığının farkında olmak ve aldığı sorumluluğu taşıma konusunda güvenilir olmak ergenlikte tamamlanır.
Gerçek bir yetişkin “erkek aldatır” şeklinde bir inanca sahipse bu inancın sonuçlarını da kabul etmek durumundadır. Bu inanç ve gerçekler göz ardı edildiğinde, aldatılma ya da aldatma durumunda oluşan kaos ve acılar ise kaçınılmazdır.
Yetişkin görüntüsünde çocuk ve ergenlerden oluşan bir toplum olduğumuzu kabul ettiğimizde büyümeye başlıyoruz.
Uzm.Psk.Dan Rüya Turna
...