Dünyada yılda ortalama bir milyon kişi intihar ederek yaşamına son vermektedir. Ölümle sonuçlanan her intihardan, en az altı kişi etkilenmektedir. İntihar; bir ailenin başarılı biçimde en zor çözümleyebileceği yaşam krizidir.
Yakınları intihar edenlerin, yaşadıkları duygular içinde en güçlüsü; utançtır. Ailenin bir üyesi canına kıydığında, ailenin geride kalanları utanç duyar ve bu utanç duygusu çevredekilerin verdiği tepkilerden de etkilenir. Bu duygusal gerilim, sadece toplumla olan ilişkileri değil, aile içindeki ilişkileri de etkiler ve yas sürecinin normal ya da patolojik olmasını belirler.
Yaşanan her türlü kayıptan sonra hissedilmesi normal olan suçluluk duygusu, intihar sonucu ölümlerde, daha da şiddetlenebilir. Suçluluk duygusu bazen karşısındakini suçlama şeklinde de görülebilir. Böylece kişi; kendi suçluluk duygularını başkalarına yansıtarak ve ölümden onları sorumlu tutarak bu durumla başa çıkabilir.
Yakınları intihar eden kişilerde ortaya çıkan duygulardan biri de; yoğun öfkedir. Yaşadığı öfke dolayısıyla kendini suçlama ve düşük kendilik değeri görülür. Kişi, intihar edenin, kendisine değer vermediğini ve reddedildiğini düşünür.
Geride kalanlarda, kötü bir yazgı veya kaderi taşıdıklarına dair bir inanç gelişebilir. Ya da, kendilerinde de, kendine zarar verme dürtülerinin, açığa çıkacağı endişesi ve korkusu da görülür.
Yakınlarını intihar sonucu kaybedenlerin, normal nedenlerle kaybedenlere oranla, kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Görülebilen bir başka özellik; çarpıtılmış düşüncelerdir. Aile bireylerinden bazıları, intiharı kabullenemeyip, ölümün bir kaza sonucu olduğuna inanmak isteyebilirler. Bu durum; aile içindeki etkileşimi olumsuz etkileyebileceği gibi, ölenin ardından tutulan yasın seyrinin patolojik bir hal almasına da neden olabilir.
YAS:
Kayıptan sonra yaşananlar…
İnsan, hayatı boyunca uyum göstermekte güçlük çektiği, dengesini bozan, yıkıcı ve zorlayıcı birçok yaşam olayı ile karşılaşır. Kayıplar bunların başında gelir; değer verdiği bir eşyayı, işini yitirdiğinde, yaşamında önemli yer tutan bir kentten, evlenerek veya işe girerek ya da okumak için ailesinden, eşinden veya sevgilisinden ayrıldığında, bir yakını ya da tanıdığı birisinin ağır kronik bir hastalığa yakalanıp onu kaybedeceği duygusunu yaşadığında…
Kayıpların baş etmesi en zor olanı sevilen bir insanın ölümüdür. Çünkü ölüm; insanın yaşadığı en somut kayıptır.
Kayıplar karşısında insan, farklı sürelerde de olsa, hep benzer bir süreci yaşar. Benzer tepkileri verir; YAS.
Yas insanın kayıpları karşısında gösterdiği biyopsikososyal, doğal, evrensel ve normal bir tepkidir.
Kişinin ölüm karşısında gösterdiği tepkide önceki kayıplarının da izleri görülür.
Yas ile çökkünlük (depresyon) benzerlikler gösterir. Ancak Yasta, depresyonda olduğu gibi kişinin öz-kendilik saygısında bir sorun yoktur. Depresyondaki birey kendine yönelik değerlerinde bozulma yaşar, kendini anlamsız, boş ve zavallı olarak algılar. Yas da ise dünyayı anlamsız bulur, boş ve zavallı olarak algılar.
Yas, genelde altı – yirmi dört ay kadar sürer. Zamanla yatışma eğilimi gösterir. Yas süreci içerisinde yas belirtileri devam ediyorsa ve yas sonlandırılamadıysa, bu durum ,yasın uzadığının ve yerleşik bir hal alarak patolojik yasa dönüştüğünün belirtisi olabilir.
Yas Sürecini Belirleyen Etmenler
-Ölenin kimliği; yası yaşanan kişinin kim olduğu kişinin yas tepkisinin nasıl olacağını belirler.
-İlişkinin niteliği; Ölen kişi ile çatışmalı, ikilemli ya da bağımlı bir ilişki varsa, bu ilişkide tek taraflı bencilce kazanımlar söz konusu ise ve ölen kişi benlik değerinin korunması için gerekliyse, yas sonlanamayabilir.
-Ölüm şekli; Ölümün nasıl olduğu da yası belirleyen etmenlerdendir. Doğal ölüm, kaza, öldürülme ve intihar sonucu ölüme verilen yas tepkileri farklılık gösterir. Ölümün yakında veya uzakta oluşu, ani veya beklenen bir ölüm oluşu da yasta etmendir.
-Sosyal etmenler; Yas bir sosyal süreçtir ve sosyal çevrenin vereceği destek yasla mücadele etmeyi kolaylaştırır. Ancak toplum içinde kayıp konuşulamıyorsa -ki bu durum daha çok intihara bağlı durumlarda söz konusudur - sosyal destek görülmüyorsa, kişinin çevresi hiç yaşanmamış gibi kaybı yok sayıyorsa, sosyal destek sistemi yetersiz kalıyor veya yok ise uzun süreli ve yerleşik bir yas (patolojik yas) görülür.
-Kaybı yaşayanın yaşam öyküsüne bağlı etmenler; Daha önce bir depresyon geçirmiş yada geçmişteki kayıplara patolojik yas tepkisi göstermiş kişilerin patolojik yas gösterme ihtimalleri yüksektir.
-Kişilik özellikleri; Eğer birey yoğun duygusal sıkıntılarla baş etmekte zorlanıyorsa yas sürecini başarıyla tamamlayamaz ve patolojik yas tepkileri geliştirir.
-Kayba ait etmenler ; Kaybın gerçekleştiği kesin değil ise (savaş ortamı gibi) yada çoklu kayıplar söz konusu ise (afetler, kazalar yada yangın sonucu) yas tutma patolojik bir seyir gösterebilir.
Yasın Evreleri
1-İnkar dönemi: Kaybın hemen arkasından yaşanan şok ve uyuşukluk dönemidir. İnkar, inanmama ve şok gözlemlenir. Bu uyuşukluk evresi birkaç dakika ile birkaç gün arası sürebilir.
2-Arama ve İsyan dönemi : Birey kaybının farkına varmaya başlamıştır. Kaybettiği kişi ve onun geri getirilmesi ile aşırı ilgilidir. Pazarlık halindedir. Suçluluk ve suçlama duyguları, abartılı öfke ve isyan hali görülebilir. Aylarca sürebilen bir dönemdir.
3-Çökkünlük ve Onarma çabaları dönemi : Kişi kaybı ile yüzleşmiş, bu kayıpla nasıl başa çıkacağını, yaşamını nasıl sürdürebileceğini araştırmaya ve yıkıntılarını onarmaya çalıştığı bir dönemdir. İntihar düşünceleri ve riski diğer dönemlere göre daha fazla görülür.
4-Yeniden Bütünleştirme ve Yapılandırma dönemi : Yas sürecindeki birey artık kaybı ile yaşamaya, yaşamını yeniden organize etmeye başlamış ve bu yeni duruma uyum sağlamıştır. Yarım bıraktığı işleri tamamlamaya ve yeni uğraşlar bulmaya başlar. Yavaş gelişen ve zaman alan bu evrede birey bazen duygusal geri dönüşler yaşayabilir.
Yas Belirtileri
Duygular: Üzüntü, öfke, suçluluk ve kendini kınama, bunaltı, yorgunluk, yalnızlık, çaresizlik, şok, hasret çekmek, özlem, kurtuluş hissi, rahatlama ve uyuşukluk, hissizlik yas sürecinde görülen duygusal tepkilerdir.
Bedensel belirtiler : Midede boşluk hissi, göğüste sıkışma, boğazda sıkışma, gürültüye aşırı duyarlılık, kendini gerçek dışı algılama duygusu, nefes darlığı ya da nefessiz kalma hissi, kaslarda güçsüzlük, enerji azlığı, ağız kuruluğu sık görülen bedensel belirtilerdir.
Düşünceler : Ölüme inanamama, şaşkınlık, dikkat toplama ve yoğunlaştırma güçlüğü, unutkanlık, sürekli olarak kaybedilenin zihni meşgul etmesi, ölüm kavramıyla meşguliyet, hala yaşıyormuş hissi, görsel işitsel varsanılar, mistizm, çökkün düşünce yapısı normal yas tepkilerindendir. Bu belirtiler genellikle kaybı izleyen ilk birkaç hafta içinde görülür.
Davranışlar : Uyku ve iştah bozuklukları, dalgınlık, sosyal içe çekilme, ölenle ilgili rüyalar, öleni hatırlatacak eşya ve ortamdan kaçınmak, öleni arama ve onu çağırma, iç çekme, aşırı hareketlilik, huzursuzluk, ağlama, öleni hatırlatan yer ve objelerle ilgilenme, ölene ait eşyaları saklama gibi davranışlar görülür. Zamanla bu davranışlar kendiliğinden ortadan kalkar.
Eş Kaybı ve Yas
Eşlerden birinin kaybı, geride kalan için üstesinden gelinmesi zor bir yaşantıya yol açabilir.
Kaybedilen bir eş geride kalan dul için sadece fiziksel ve duygusal bir takım ihtiyaçlarını karşılayan kişi olmanın dışında üstlendiği roller ve ilişkide verilen anlamla bir çok şey ifade ediyor olabilir.
Genellikle geride kalan eş, belli bir zaman geçene kadar ölenin kendisi için eş olma dışında bir hesap uzmanı, yürüyüş arkadaşı, çocuk bakıcısı, temizlikçi, aşçı, sırdaş vb. gibi rolleri olduğu ayırdına varır.
Eşler evlilikleri boyunca birbirlerinin en büyük destekçisidir. Eşlerden birinin ölümü ile birden ve istenmedik bir şekilde bu desteğin kesilmesi geride kalan için uyum yapması gereken yeni bir yaşantıdır.
Bu süreçte diğer aile üyelerinin ve yakınların desteği önemlidir. Çünkü kalan eş hayat arkadaşını kaybetmiştir, duyguları daha canlıdır. Ölenle olan bağlarından kurtulmakta zorlanmaktadır.
Bu dönemde geride kalan kişinin kendi başına iş yapabildiğini ve işe yaradığını hissetmesi için belirli amaçlara, yeni uğraşlara yönlenmesi iyi olacaktır. Çıkabilecek ekonomik zorluklarda desteklenmelidir.
Eşini kaybeden kişilerde çoğu zaman kayıptan sonra yalnızlık ve izolasyon; eşin yakınlarından, ortak arkadaşlardan uzaklaşma, kaçınma, kimse ile konuşmak istememe eğilimi, görülür.
Çocuk Kaybı ve Yas
Hayatında pek çok olay yaşamış, bir meslek sahibi olmuş, evlenmiş, çocuk yetiştirmiş, yaşamın insanlara sunduğu tüm nimetlerden yararlanmış bir kişinin ölümünü kabul etmek, bu yaşantıların hiç birini veya çok azını yaşamış bir çocuğun ölümünü kabul etmek kadar zor değildir. Bu nedenle ailelerin çocukların kaybına uyum yapmaları çok zordur.
Çocuk kaybını kabullenme sadece aileler için değil toplum içinde zor olan bir yaşantıdır.Bu yüzden hangi toplum olursa olsun annesini kaybeden “yetim”, babasını kaybeden “öksüz” ve eşini kaybeden “dul” kavramları ile tanımlanırken çocuk kaybı özel bir kavramla tanımlanamamıştır.
Çocuk kaybının kabullenilmesini zorlaştıran başka bir neden çocuk kaybının çok sık olmayışı ve ailelerin böyle bir kayba hazır olmayışlarıdır. Çocuk aile için geleceği ve umudu temsil eder. Ebeveynler ve ailedeki diğer yetişkinler çocuktan önce kendi ölümlerine hazırdır. Çocuğun kaybı sıra bozulmasıyla hem geçmişlerinin hem de geleceğe dair beklenti ve umutlarının kaybolmasıdır.
Çocuğun ölümü ile; anne-baba olmanın sorumluluklarını, çocuğun bakımı ve korunmasını yerine getiremediklerini düşünen aileler, başarısızlık, yetersizlik ve yoğun suçluluk duyguları yaşarlar. Bu dönemde aileler ilgi ve desteğe, çocukları ile ilgili konuşmaya ihtiyaç duyarlar. Anne babaların duygularını birbirleri ile paylaşmaya teşvik etmelidir. Yeterli sosyal destek alınamayan süreçte yas patolojik yasa dönüşebilir.
Travma
Kişinin günlük yaşam akışını bozan, fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü tehdit eden, dehşet, panik, korku ve kaygı yaratan yaşantılardır. Kişi travma yaratan olayı yaşadıktan sonra bile etkisinden kurtulamaz ve bu etki bir süre daha devam eder. Bu süreçte karmaşık duygular,öfke,korku,çaresizlik, pişmanlık, suçluluk ve karamsarlık hissedebilir. Bu tepkiler ve hissler anormal bir yaşantıya verilen normal tepkilerdir.
Travma yaşayan kişilerde görülen belirtiler;
-sık sık “flashback”, olayla ilgili görüntülerin hatırlanması, kabuslar
-günlük işlere odaklanamama
-uyku ve yeme bozuklukları
-travmayı hatırlatan olay yada durumlarda yoğun endişe,korku,dehşet hali
-depresif tepkiler;karamsarlık,mutsuzluk,değersizlik
-(özellikle travma anına ilişkin)bellek sorunları
-umutsuzluk,çaresizlik hisis
-ağlama isteği,ağlama nöbetleri
-benzer durumu yaşayacağı endişesinden günlük yaşamsal faliyetlerden geri çekilmeler
-Koruma ve korunma ihtiyacı
-travmayı anımsatan olay, kişi ve durumlardan kaçınma
Yaşamlarını sürdürmekte zorlanan, travma belirtilerini bir aydan fazla süredir yaşadıklarını farkeden kişilerin mutlaka profesyonel yardım alması gerekir.
Travma ve Yas Danışmanlığı
Travma ve yas danışmanlığı, bireye, yaşanmış ve günlük hayat akışının bozulmasına yol açan negatif olay ve deneyimlerle baş etme becerilerinin kazandırıldığı çalışmalardır. Ölüm, kaza, taciz, doğal afetler, savaş gibi olağan üstü olaylar sonucunda ortaya çıkan duygusal sarsıntılar, bireyin hayatını sağlıklı olarak devam etmesini engelleyebilir. Bu danışmanlıktaki hedef, bireyin bu tip sarsıntıları sağlıklı bir şekilde aşmasına yardımcı olmaktır.
...