Bazen kafamızda birbirinden farklı sesler konuşur. Kimisinin sesi daha yüksek, kimisinin sesi alçaktır. Kimisi daha baskın, ikna edici iken kimisi daha geri planda kalır.
Örneğin; aklımızdan kaç yaşına geldin artık evlenmelisin diyen ve evlilik çok da şart değil diyen iki ses konuşup durabilirler. Bir ses kendimize aitken bir başka ses ailemize veya topluma ait olabilir.
Başka bir örnekle içimizdeki bir ses sınav yılın olduğu için yıl boyunca sınava hazırlanmaktan başka bir şey yapmamalısın derken; diğer ses hobilerinden vazgeçmemen gerektiğini söyler. İlk ses ailemize veya öğretmenlerimize aitken diğer ses kendi sesimiz olabilir.
Buna ek bir örnekle aklımızdaki ses üniversitede okuduğun bölümle ilgili meslek hayatına devam etmelisin derken; diğer bir ses bu işten ayrılıp ticaretle ilgili bir işe atılman gerekiyor diyebilir.
Son bir örnekle; aklımızdaki seslerden bir tanesi roman okuyarak zaman kaybetmemeli kendini geliştireceğin kitaplar okumalısın derken; diğer ses roman okumaktan hoşlanıyorsun ve buna devam etmelisin diyebilir.
Bu seslerden hangisini dinlemeye meyilliyiz?
Peki bu seslerin kimlere (annemiz, babamız, öğretmenimiz, kendimiz, toplum, arkadaşımız…) ait olduğunu hiç kendimize soruyor muyuz?
Kendimize ait olan seslerin ne kadarını dinlemeye, ne kadarını iyice kısıp susturmaya çalışıyoruz?
Kendimizinkini mi diğerlerinin seslerini mi duymak daha kolay?
Kendi sesimizi dinlediğimizde ne hissediyoruz, kendi sesimizi susturup başkalarının seslerini dinlediğimizde hislerimiz neler oluyor?
Kendi sesimizi daha çok duyarsak iç huzurumuz artar. Bunun için kendimizi tanımaya, sınırlarımızı bilmeye, kendimizi ifade etmeye, hayır demeye, benliğimizi ortaya koymaya ihtiyacımız var.
Ortaya konulmamış ve bastırılmış benlik yani kendimizi dinlememek özgüven sorunları, depresyon, anksiyete ve panik atak olarak bize geri dönecektir.
Eğer depresyon, panik atak, özgüven problemleri yaşıyorsanız ya da kendinizi dinlemek, anlamak ve önemsemekte zorluklar yaşıyorsanız bir psikologdan destek almanız faydalı olacaktır.
...