Bazı çocuklar okulda kendi istek ve taleplerinde direnmezken evde tam bir inatçıya dönüşebiliyorlar. Böylesi davranış farkının sebebi nedir?
Farklı ortamlarda farklı tutumlar sergilemek bir derece normal kabul edilebilir. Her birimiz ortamın koşullarını göz önünde bulundurarak davranışlarımızı sergileriz. İşteki tutumlarımız o ortamın koşullarına evdeki tutumlarımız ise evin koşullarına göre şekillenir. Okul ortamı kuralların ve sınırların net olduğu ve bu netliğin tutarlılıkla sürdürüldüğü bir ortamdır. Tutarlılığın olduğu ortamlarda çocuklar kendini güvende ve kabul edilmiş hissederler. Netliğin ve tutarlılığın sonucunda da o kurallara uygun olarak davranırlar. Eğer ev ortamı dengeli değil ve sınırlar belirsiz ise çocuk bu belirsizliğe karşı nasıl davranması gerektiği konusunda kafa karışıklığı yaşayacak, bir direnç geliştirecek ve mümkün olduğunca açık kapı arayacaktır. Sınırlar konusunda yeterince net olmayan, sınır koymakta güçlük yaşayan ve gerektiği durumlarda çocuğa hayır demekte zorlanan ailelerde küçük imparator sendromu gözlemlenmektedir. Bu iki ortamın davranışlarda farklılaşmasının temel sebebi olarak tutarsızlık ve net olmayış denilebilir.
Aileler çocukları kendi kararlarını alabilsin, özgüvenli olsun düşüncesiyle aile içerisindeki her karara dahil ederken sonuçta tüm inisiyatif çocukların eline geçiyor. Tüm kontrolü çocuğun eline vermeden özgüvenli ve kararlı bir çocuk nasıl yetiştirilir?
Burada unutulmaması gereken her çocuğun bir birey olduğudur. Herhangi bir karar alınırken fikrinin sorulması ve bir birey olarak değer gördüğünü hissettirerek çocuğun da ailesel süreçlere dahil edilmesi gerekmektedir. Fakat çocuğun ailesel süreçlere katılması her kararı ya da tüm cevapları o versin, her koşulda her sonucu çocuk belirlesin, tüm süreci o yönetsin demek değildir. Aile içerisinde demokratik bir tutumla gereken durumlarda gereken detaylar tartışılabilir, bir karar alınacaksa bu karar da ortak bir biçimde değerlendirilebilir. Fikrini engellenmeden söyleyebilen, demokratik, tutarlı ve dengeli aile ortamında büyüyen, bir birey olarak dikkate alınan ve bireyselliğine saygı duyulan çocuk zaten zaman içerisinde kendi öz farkındalığını geliştirecek ve dolayısıyla da özgüvenli ve kararlı olacaktır.
Özellikle de 2-4 yaş döneminde gelişim özelliği olarak; çocuğun bağımsız olma isteği ile pek çok şeye hayır dediği ve “Patron benim” davranışları sergilediği dönemde anne-babalar nasıl bir yol izlemeli? Bu davranışların kalıcı hale gelmemesi için nelere dikkat etmeli? Bu dönemi sağlıklı atlatabilmek adına nasıl bir yol izlemelidir?
2-4 yaş döneminde çocuklar, artık bebek olmadıklarının mesajını vermeye çalışırlar; bağımsız olma ve eylemleri tek başlarına yapma eğilimindedirler. Bireyselleşmeleri ve sağlıklı şekilde gelişmeleri için onların yerine eylemleri gerçekleştirmeden kendi yaş düzeylerine uygun aktiviteleri yapmalarına izin verilmelidir. Yalnız bu “izin verici” olma durumu evde konulan sınır ve kuralların ihlal edildiği, yok sayıldığı durumları beraberinde getirmemelidir. Sınır koymak ve konulan sınırın veya kuralların sürekliliğini sağlamak bu dönemde anne babalar için güçleşebilir. Böyle zamanlarda önemli olan tutarlılığın sağlanmasıdır.
Çocukların benmerkezci dönemlerinde geliştirdiği davranışlar aileler için zorlayıcı olabiliyor. Buna benzer durumlarda çocukla zıtlaşıp, güç mücadelesine girmeden veya inatlaşmadan farklı alternatifler sunulabilir. Ne yapmak istediğinin farkına varması için yardım önerilebilir. İşlerin kontrolden çıkmaya başladığının, çocuğun “patron benim” davranışları sergilemeye başladığının sinyalleri alındıysa bu konularla ilgili çocuklarla konuşup, ortak bir noktada buluşulabilir. Bu davranışların kalıcı hale gelmemesi ve sağlıklı şekilde bu dönemin atlatılması için en önemlisi anne baba tutumlarının ve davranışlarının kararlı, tutarlı ve net olmasıdır.
Ailelerini yöneten, her istediklerini yaptıran çocuklara, onları da ikna edecek ve sakinleştirecek şekilde nasıl “hayır” denilebilir?
Sınırları koymaya bir yerden başlamak gerekiyor. Aileler bu noktada ev düzeninde, daha kolaylıkla net ve dirençli durabilecekleri bir alanı seçerek ilk adım olarak başlayabilirler. Bir kısıtlılık veya sınırlama getirilecekse bunun gerekçesi ve nedenler aktarılmalıdır. Alternatif bir aktivite veya yapılacak bir iş için farklı seçenekler sunularak çocuğun dikkati farklı bir alana yönlendirilebilir. Bu durum çocukların direnç geliştirmesini de önleyici nitelikte olacaktır. Buradaki alternatif seçimin çocuğun yaşına uygun oluşu ve onun dikkatini çekecek nitelikte olması ikna sürecinin başarısını arttırıcı nitelikte olacaktır. Üçüncü olarak olası ağlama krizi, öfke krizi, mutsuzluk veya hayal kırıklığı yaşayacak olan çocuğa duygusunu yaşamasına izin vererek kendi duygusunu yönetmesinde çocuğa rehberlik etmek gerekmektedir.
Örneğin çok uzun saatler tablet oynayan bir çocuk için anne ve baba bir süre kısıtlamasına gitmek istedi diyelim. Bu konuda tableti tamamen ortadan kaldırmak yerine oyun süresini kısaltmak daha başarılı bir sonuç elde edilmesini sağlayacaktır. Bu durum gerekçeleriyle çocuğa anlatıldıktan sonra bundan sonra ne kadar süre oynayacağı çocuğa net bir biçimde söylenmelidir. Uygulama anında da küçük hatırlatmalarla kalan süresinin azalmaya başladığı çocuğa hatırlatılmalı (Örn. “5 dakika sonra tablet oynama süren bitecek” şeklinde) ve sürenin sonunda tablet ortadan kaldırılmalıdır. Olası aşırı öfke veya ağlama durumlarında duygusunu yaşamasına izin vererek “Şu an üzüldüğünü veya kızdığını biliyorum, sakinleştikten sonra seninle bu konuyu konuşabiliriz.” şeklinde dönütler verilebilir. Üzüldüğünde veya kızdığında çocuğu sakinleştiren aktiviteler veya çok sevdiği alternatif aktiviteler çocuğa sunulabilir.
Çocuklara her istediklerinin olamayacağı düşüncesini nasıl anlatabiliriz?
Anne babaların tutumları ve davranışları çocukları yaşadıkları koşullara ve sosyal çevrelerine uyum sağlamaları açısından yapı taşı niteliğindedir. Özellikle bebeklik döneminin ardından bu dengeyi sağlamak daha zor olmaktadır. Bebeklikte kendi ihtiyaçlarını gideremeyen çocuğun her ihtiyacını karşılamaya alışan ebeveynler, çocukluk döneminin başlamasıyla bu ihtiyacın azaldığın fark etmekte zorlanmaktalar. Anne ve babalar aşamalı olarak bu ihtiyaç giderme durumunu azaltmaya başlayabilirler. Çocuklara yavaş yavaş sorumluluk aşılamaya başlayabilirler. Ev ortamı sorumluluk bilincinin oluşturulması adına çok fazla seçeneğin olduğu bir alandır.
Öncelikle anne ve babalar çocukların ihtiyaç duyduğu desteğin ve ilginin farkına varmalıdır. Her talep ihtiyaçtan doğmamış olabilir. Bu farkındalıkla çocukların taleplerini karşılamak gerekmeyen durumlarda da sınır koymayı ve hayır demeyi bilmek gerekmektedir. Aileler yakaladıkları her fırsatta açıklamalar yapabilir, günlük yaşamda kendi deneyimlerinden örnekler verebilirler. Kaynakların sınırsız olmadığı, toplumda bir arada yaşamak için bazı kuralların olduğunu, her koşulda her şeye anında ulaşılmadığı, bazen beklemek gerektiği hatta bazen ulaşılamayabileceği günlük hayattan örneklerle çocuklara anlatılabilir. Anne babalar bu süreçte öncelikle mümkün olduğunca sabırlı olmalı, çocukların sorularını yanıtlamalı ve üzüntü gibi olumsuz atfedilen bir duygu olsa dahi çocuklarının duygularını yaşamalarına izin vermelidir. Bu konuşmaların çocukları gerçek hayata hazırladığını ve gerçek hayatla yüzleştiklerinde yaşayacakları hayal kırıklığını azaltacağını unutmamak gerekir.
Uzm. Psk. Emine KAYA BİCAN
...